Sentence examples of "vermiş olduğu yetkiye dayanarak" in Turkish

<>
Ben de New York Belediyesinin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizi karı-koca ilan ediyorum. Тогда, властью, данной мне штатом Нью-Йорк, объявляю вас мужем и женой.
Ben de Washington eyaletinin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum. Тогда властью, данной мне штатом Вашингтон, Я объявляю вас мужем и женой.
Jeffersonian'da geçirdiğim zamanın bana verdiği yetkiye dayanarak seni uyuyamama sorunu ilan ediyorum. Силой данной мне институтом Джефферсона, я приказываю вам погрузиться в сон.
Ve bunu sağlayabilmemizin tek yolu da kongrenizin bize söz vermiş olduğu askeri yardımı hızlandırmanızdır. И это возможно только если, вы ускорите оказание военной помощи которую обещали нам.
Sezar ve Romalıların bana verdiği yetkiye dayanarak Senatör Gaius Prospectus olarak sizi azat ediyorum. Властью данной мне Цезарем! Сенатом, римским народом и всему подобное освобождаю вас.
Hey, polis olmanın vermiş olduğu ayrıcalığın da bir sınırı var. Ты коп, тебе многое позволено, но всему есть предел.
Pekala New York eyaletinin bana verdiği yetkiye dayanarak sizi tekrar aile ilan ediyorum. Итак, в соответствии с законодательством штата Нью-Йорк, ваша семья официально воссоединилась.
Kızına daha önce vermiş olduğu bir cep saatiymiş. İçinde de kızının bir fotoğrafı varmış. Это были карманные часы, которые он подарил дочери, внутри была ее фотография.
Ve Louisiana eyaletinin bana vermiş olduğu yetkiyle sizleri bundan böyle karı ve... Властью, данной мне штатом Луизиана, я объявляю вас мужем и...
Çoğunlukla olduğu gibi Egyptian Leftist web sitesi "Per'i Bırakın" resimlerini ilk yayınlayan oldular. Сейчас Пер находится в одной из комнат аэропорта, где нет других людей и где он ожидает объяснений полиции.
Eldeki bütün verilere dayanarak verilecek en doğru karar bu. Я принял рациональное решение на основании всех имеющихся данных.
Babama en yakın insan Frankia'daki en güçlü insan ve sanki gücü birden genç bir askere vermiş gibi gözüküyor. Человек, приближенный к отцу самый могущественный человек Франкии И получается, что он отдал власть молодому солдату.
Bayan Taylor, onun adına konuşmak için tüm yetkiye sahip. У мисс Тейлор есть все полномочия говорить от его лица.
Benzer suçlara verilen tepkilerden ve katilin Arap veya Müslüman olduğu, tartışmalı bir geçmişi olan durumlardan daha yavaş olduğu belirtildi. Биография предполагаемого убийцы также не являлась темой для обсуждения, как это, скорее всего, было бы, будь он был арабом или мусульманином.
O'nu neye dayanarak birinci derece suçlu ilan ediyorsun, bir önseziye mi? Ты сделал его главным подозреваемым, основываясь на чем, на догадке?
Tanrı bana zeka vermiş. Бог дал мне разум.
Böyle bir yetkiye sahip değilim. я не обладаю такой властью.
Bu kutunun bir zamanlar Pandora'ya, yeryüzündeki ilk kadına ait olduğu söylenir. Говорят, что он когда-то принадлежал Пандоре, первой женщине на Земле.
Bu konuşmaya dayanarak, akıllıca bir hamle diyorum. Учитывая этот разговор, это был разумный шаг.
Demek ki test odasını uzaktan kontrolü birine vermiş. Он дал кому-то удалённый доступ к тестовой камере.
Examples of word usage in different contexts are provided solely for linguistic purposes, i.e. to study word usage in a sentence in one language and how they can be translated into another. All samples are automatically collected from a variety of publicly available open sources using bilingual search technologies.
If you find a spelling, punctuation or any other error in the original or translation, use the "Report a problem" option or write to us.

In this section, you can see how words and expressions are used in different contexts using examples of translations made by professionals. The Contexts section will help you learn English, German, Spanish and other languages. Here you can find examples with phrasal verbs and idioms in texts that vary in style and theme. Examples can be sorted by translations and topics.

Learn foreign languages, see the translation of millions of words and expressions, and use them in your e-mail communication.